8 Nisan 2019 Pazartesi

DİKİLİ, ÇANDARLI, ALİAĞA


çandarlı

Dikili İzmir'in en kuzeydeki sahil ilçesi. İzmir'den gelirken Bergama'yı geçince sola, Çanakkale'den gelirken Bergama'dan önce sola dönüp on dakikada Dikili'ye varıyorsunuz.
İzmir'li gençlerin rağbet ettikleri yerlerden biri. Bir de Bergama'yı gezmeye gelen yabancı turistlerin, bir geceden fazla konaklıyorlarsa deniz için uğradıkları sahil. Deniz yoluyla gelenlerin de giriş kapısı. Antik çağda da böyleymiş, Pergamon'un limanıymış.
İlçe sadece deniz değil kaplıcalar için de ziyaret ediliyor. Dikili kaplıcaları yanında Bademli ve Nebiler kaplıca ve ılıcaları var. Bergama'dan gelirken yol ayrımına yakın Kaletepe üzerinde Aterneus antik kentinin kalıntıları var.
Dikili'nin en büyük şanssızlığı da kuzeye doğru uzanan sahilinin nerede bir deniz kıyısı bulsa yazlık ev yapmaya meraklı yurttaşlarımızın dalgalar halinde gelen taarruzu ile sıkış tıkış bir mahalleye benzetilmiş olmasıdır.
ÇANDARLI
Çandarlı aynı adlı körfezin kıyısına kurulmuştur. Bergama İzmir yolundan veya Dikili üzerinden ulaşılabilir. Bu ikinci yol kışın kullanılmamalıdır.
Denizde, hemen karşıdaki küçük adasıyla çevredeki yazlıkları saymazsanız köy havasını koruyan bir yerleşimdir. Köyün balıkçıları yanında amatör balıkçıların da rağbet ettiği körfez iyi balık verir.
Çandarlı'nın 13 veya 14. yy'da Ceneviz şovalyeleri tarafından inşa edilmiş kalesi ülkemizin en iyi korunmuş durumdaki kalelerinden birisidir. Daha sonra Türkler'in iki kez onardığı kale son olarak 1955'de aslına uygun olarak restore edilmiştir. Kalede Hellenistik Çağ surlarından kalmış taşların kullanıldığı görülmektedir.
Çandarlı'daki antik Pitane kentinde Prof. Ekrem Akurgal tarafından yapılmış kazılarda çok sayıda güzel seramik örneği bulunmuştur. Pitane'de bulunan eserler İstanbul, İzmir ve Bergama müzelerindedir.
ALİAĞA
Körfezin güneyinde yer alan Ali ağa petrol rafinerisi ile gemi söküm tesisleri Foça'dan Dikili'ye kadar bütün körfezi kirletiyor. İzmir ve çevresindeki çevre dostlarının mücadeleleri yıllardır sürmektedir.
Aliağa Rafinerisi'ni Bergama yönüne doğru geçince iki km. sonra solunuzda küçücük bir tabelada “KYME” yazısını göreceksiniz. Sola toprak yola girip bir kaç yüz metre ilerlediğinizde sağınızda kalan tepe antik Kyme kentinin bulunduğu yerdir. Bir bekçisi bulunan ve özel izin
alınmadan gezilemeyen ören yerinde, bu şansı yakalarsanız antik kenti ayağınızın altında, elinizle eşeleseniz ortaya çıkarabileceğiniz yakınlıkta hissedersiniz. Ön kazıların 1981'de yapıldığı Kyme'nin önümüzdeki yıllarda günışığına çıkmış halini göreceğinizi umut ederek tepenin arka tarafına yürüyün. Orası deniz. “Nefis bir körfez manzarası” göreceğinizi umarken gemi söküm tesislerinin bir hayaleti andıran görüntüsü ile hayal kırıklığına uğrayacaksınız.
Kyme gibi henüz arkeolojik kazıları tamamlanıp ortaya çıkarılmamış ören yerleri o kadar çok ki, insan şaşırmadan edemiyor. Bu eserler ortaya çıkarılsa da ülkemizin tarihi zenginliğine yeni zenginlikler eklense, diye düşünüyorsunuz. Ancak bu iş oldukça pahalıya maloluyor ve Türkiye böyle şeylere para ayırmıyor. Ören yerlerimiz, yer altındaki antik kentlerimiz de yabancı üniversitelerin, müzelerin veya vakıf benzeri kuruluşların buralarda yapılacak kazıları desteklemesini tevekkülle bekliyor.
Yürürken ayağınızın altında çıtırdayan kiremit, kap kacak kırıklarının, taş parçalarının ikibin küsur Yyıldır orada durduğunu bilmek çok tuhaf bir duygu yaratıyor.
Son yıllardaki kazılarda ele geçen buluntuları Bergama Müzesi'nde, daha önceki güzel terrakotta heykelcikleri İstanbul Arkeoloji ve Paris Louvre Müzesi'nde bulunmaktadır. MYRNA Çandarlı Körfezi'nin son koyunda, Kocaçay ağzındadır. Kent iki tepe üzerinde uzanmaktadır.
MENEMEN
Menemen tarih açısından Kubilay'ın ölümüyle sonuçlanan ayaklanma ile hatırlanır. Kubilay'ın anısına 1933'de dikilen anıt yanında İzmir yolu üzerinde dizilen çok sayıdaki testicileri ile de tanınır. En güzel testiler, saksılar Menemen'de yapılır. Bir de yoğurdu ünlüdür ki çatalla yenir.
Menemen'in hemen kuzeyinde Buruncuk'ta bulunan Larisa antik kentinde 1902'de başlayan, sonra 1932 - 1934 arasında sürdürülen kazılar Batı Anadolu'daki araştırmaların en verimlilerinden biri olmuş. Arkaik döneme ait mimari parçalar İzmir Müzesi, seramik buluntular ile terrakotta kaplamalar ise İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder