30 Eylül 2019 Pazartesi

Çin Yarışma Sporları


•Yarışma Sporları 1949'dan önce Çin, sadece üç Olimpiyat Oyunu'na katılmıştı ve sadece sırıkla yüksek atlamacı Fu Baolu, finale kalmayı başarmıştı. Bir keresinde yabancı bir gazete, Çin'in başarısızlığı ile alay etmek için büyük bir yumurtanın yanında durarak Olimpiyat madalyalarına bakan bir Çinlinin karikatürünü yayınlamıştı.

Günümüzde ise bütün spor dallarının üçte birinde uluslararası düzeye ulaşan Çin, uluslararası spor alanında giderek daha fazla tanınmaktadır. Zheng Fengrong, 1957'de kadınlar yüksek atlama rekorunu kırdı ve Rong Guotuan, 1959'da erkeklerde tekli branşta masa tenisi şampiyonu oldu. 1995'in sonuna kadar Çinli atletler masa tenisi, badminton, jimnastik, halter, dalma, kadın voleybol, atıcılık, atletizm, yüzme, hızlı patinaj, artistik patinaj, kısa mesafeli hızlı patinaj, eskrim, kürek, yatçılık, okçuluk, kadın judo, spor akrobasisi, fin yüzme, paraşütçülük, model uçak, model gemi, telsizle yön bulma, deniz motoru, bisiklet, weigi, arbalet, kadın santranç ve kadın güreşi ve wushu dallarında 648 dünya rekoru kırarak veya daha iyi dereceler elde ederek 956 dünya şampiyonluğu kazanmışlardır.

1974'ten bu yana Çin, Asya Oyunları'na altı kez katılmıştır. Çin, Yedinci Asya Oyunlarında altın madalya sayısı açısından üçüncü, Sekizinci Asya Oyunlarında da ikinci sırada yer almıştır. 1982'de Yeni Delhi'de yapılan Dokuzuncu Oyunlarda, 1986'da Seul'de yapılan Onuncu Oyunlarda, 1990'da Beijing'de yapılan Onbirinci Oyunlarda ve 1994'te Hiroşima'da yapılan Onikinci Asya Oyunları'nda Çin, sıra- sıyla 61, 94, 183 ve 126 altın madalya kazanarak ilk sırada yeralmıştır. 1984'te Los Angeles'te yapılan 23'üncü Olimpiyat Oyunlarında Çin, 15 altın, 8 gümüş ve 9 bronz madalya kazanarak hiç bir Olimpiyat altın madalyası kazanamadığı dönemi kapatmıştır. 1996'da Atlanta'da yapılan 26'ıncı Olimpiyat Oyunları'nda Çin, 16 altın, 22 gümüş ve 12 bronz madalya elde ederek Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Almanya'dan sonra dördüncü sırada yer almıştır.

29 Eylül 2019 Pazar

Çin Bilimsel Gelişmeler


Bilimsel ve Teknolojik Kalkınma Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurulmasının üzerinden iki ay geçmeden Kasım 1949'da mevcut araştırma organları olan Çin Akademisi ve bunun Peiping şubesinin yeri- ne Çin Bilimler Akademisi kurulmuştur. Bu tarihte Çin Bilimler Akademisi, 20'nin biraz üzerinde araştırma kuruluşu ve 200 küsur araştırma personelinden oluşuyordu. 1995'e gelindiğinde ise araştırma kuruluşlarının sayısı 44'e, araştırma personelinin sayısı da 2,485'e çıkmış ) bulunuyordu. Aynı dönem içinde çeşitli sanayi kuruluşları, yüksek 5 okullar ve üniversiteler, eyaletler, özerk bölgeler, doğrudan Merkezi Hükümetin idaresindeki belediyeler birbiri ardından kendi araştırma kuruluşlarını oluşturdular. 1956'da Devlet Konseyi, Bilimsel ve Teknolojik Kalkınma için 12 Yıllık Programı (1956-67) uygulamak üzere bilim ve teknoloji alanındaki 700'ü aşkın uzmanı harekete geçirmek amacıyla Bilim ve Teknoloji Planlama Komisyonu'nu kurdu. Bu programda yer alan başlıca projeler, planlanandan beş yıl önce 1962'de tamamlanmıştır. 1949 ve 1965 arasındaki 17 yıllık dönemde bilim ve teknoloji Çin'de hızla gelişmiştir. Bu yıllar içinde Çin, atom enerjisi, elektronik, yarı iletken, otomotik kontrol, bilgisayar, jet teknolojisi, la- zer ve kızıl ötesi ışınlar alanındaki araştırmalar gibi yeni faaliyetleri başlatmış ve geliştirmiştir. Matematik, fizik, kimya, astronomi, coğrafya, jeoloji ve biyoloji gibi temel bilim dallarındaki akademik düzey yükseltilmiş ve zenginleştirilmiştir. Bu sayede Çin'de bilim ve teknoloji alanındaki çalışmalar giderek modernleşmiş, Çin ve ileri ülkeler arasında bilim ve teknoloji alanındaki fark azaltılmıştır.

28 Eylül 2019 Cumartesi

Çin Dış Ekonomi


Gelecekte Çin'in dış ekonomik ilişkileri, sosyalist piyasa ekonomisi kurallarına uygun olarak ve uluslararası standartlara bağlı kalınarak geliştirilecektir. Çin, Temmuz 1986'da kurucu üyesi olduğu Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması'nda (GATT) akit devlet statüsünü yeniden kazanmak için resmen başvuruda bulunmuştur. (GATT”nin kurucu üyesi olan Çin, tarihi sebeplerden dolayı bir zamandan O'nun ile ilişkisi kopmuştu.) Mart 1987'de GATT Yönetim Kurulu tarafından “Çin'in Kurucu Statüsü Çalışma Timi” oluşturularak 1992 yılından itibaren Çin'in GATT kurucu üyesi iade edilmesi anlaşması için gerçekçi görüşme başlatılmıştır. Çin, GATT üyeliği ve dış ticaretinin gelişmesine uygun olarak 1991 yılında 225 çeşit ithal ürün, 1992 yılında da 3.371 çeşit ithal ürün üzerindeki gümrük vergisini azaltmıştır. 1993 yılında da 2.898 çeşit mal üzerindeki gümrük vergisini daha önceki oranın yüzde 45.6'sına indirmiştir. 1995 yılında 3,200 ithal ürüne uygulanan gümrük vergisi oranı, eski oranın yüzde 35.9'una düşürülmüştür. Bunu, Nisan 1996'da 4000'in üzerinde ithal ürüne uygulanan gümrük vergilerinin, eski oranın yüzde 23'üne düşürülmesi izlemiştir. Çin hükümeti, gümrük tarifelerini, sonuçta gelişmekte olan ülkelerin ortalama düzeyine (yüzde 15) indirmeyi taahhüt etmiştir ve ithalat ruhsatlarının üçte ikisinden fazlasını kaldırmıştır. Çin, ayrıca ticaret görüşmelerinin Uruguay turundan sonra yayınlanan nihai bildiriyi ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) Kuruluş Anlaşması'nı imzalayarak gelişmekte olan bir ülke olarak Çin'in takdim edebileceği ayrıcalık ortaya koymuş ve samimiyetini göstermiştir. Fakat bir iki kurucu üyesi tarafından Çin'in bugünkü aşamada yüklenebileceğinden çok aşırı istekleri üzerinde ısrarda durması, Dünya Ticaret Örgütü'nün kurulmasından önceki görüşmelerin sonuçlanmamasına yol açmıştır. 1985 yılının sonunda GATT'ın tarihi misyonu sona erilerek “GATT Çin Çalışma Timi”nden Çin'in WTO'ya katılması Çalışma Timi'ne olarak değiştirilmiştir. Çin'in dış ticaret sistemi, uluslararası ekonomi ve ticaret standartlarına uygundur ve Çin, WTO'ya katılmak için gerekli bütün niteliklere sahiptir. Çin hükümetinin, WTO' ya katılma konusundaki tutumu açıktır. Gelişmekte olan ülke statüsü nedeniyle ve görüşmelerin Uruguay turunda varılan anlaşmaya dayalı olarak Çin, ekonomik kalkınma düzeyine uygun yükümlülüğü taahhüt edecektir. Ancak, WTO'ya ne zaman katıldığına bakılmaksızın reformlarını, dış dünyaya açılma sürecini ve modernleşme hamlesini sürdürecektir. Öteki ülkelerle eşitlik ve karşılıklı yarar esasına göre ikili ticari işbirliği ve çok taraflı ticari ilişkileri geliştirmeye devam edecek, özgür ve adil bir dünya ticaret düzeni oluşturulması için sürekli çaba harcayacaktır.

27 Eylül 2019 Cuma

Çin Uzay Çalışmaları


Çin, şu anda uyduların geri getirilmesi, tek taşıyıcı roketle uydu fırlatılması alanında dünyada önde gelen ülkeler arasında bulunmaktadır. Ayrıca, üst düzeyde uydu izleme ve kumanda teknolojisi, yüksek enerjili ve düşük sıcaklıkta yakıt kullanan roket teknolojisi, sabit yer uydu fırlatma teknolojisi ve yüksek sevk gücüne sahip taşıyıcı roket takviye kulesi teknolojisine sahiptir. Çin'de uzaktan algılama yoluyla geri dönme kapasitesine sahip ve yakın yörüngeye oturtulan uydular, dünya ile eş zamanlı yörüngeye oturtulan haberleşme uyduları, güneşle eş zamanlı yörüngeye oturtulan meteoroloji uydularından oluşan üç seri uydu bulunmaktadır. Ayrıca yabancı ülkeler için uydu fırlatma ve izleme ve kumanda hizmetleri vermektedir. 1995'te Çin'in geliştirdiği 2 numaralı Uzun Yürüyüş taşıyıcı roketi, "Asiasat 2"yi, önceden belirlenen nakil yörüngesine başarıyla oturtmuştur. 1980 ve 1995 yılları arasında Çin, 43 yerli ve yabancı uyduyu başarıyla fırlatmıştır ve "No.l Echo", "International JA" ve "No.2 Asya-Pasifik" uydularını yakın bir gelecekte fırlatmakla yeni bir dizi ticari amaçlarla fırlatma hizmetinin anlaşması yerine getirilecektir.

Çin, bugün gerekli bütün alanlarda uzmanlaşmış uzay teknisyenlerine sahiptir. Çin'in 2000 yılına kadar pratik uydu uygulamaları konusundaki hedefi, haberleşme, yer gözlem, seyrüsefer yönlendirme ve bilimsel ve teknik deney uydularının geliştirilmesini hızlandırarak ulusal ekonomik kalkınma ve savunma gereksinimlerinin karşılanmasıdır. Gerekli işlevleri gerçekleştiren, uzun süreli ve istikrarlı faaliyetleri gerçekleştirme kapasitesine sahip pratik, yüksek kaliteli bir uydu sistemi oluşturulacaktır.

26 Eylül 2019 Perşembe

Çin Demir ve Çelik Sanayi


Demir ve Çelik Sanayii  1950'lerin başında Çin, Anshan, Benxi, Taiyuan, Tangshan, Chongging, Shanghai, Tianjin ve Beijing'deki demir ve çelik fabrikalarının faaliyetlerini yeniden başlatmış veya da- ha da geliştirmiştir. Daha sonra Wuhan, Baotou, Panzhihua, Urumgi, Chengdu ve Jiuguan'da kurulan yeni demir ve çelik işletmeleri, Çin'in demir ve çelik sanayiinde ölçek ve dağıtım açısından önemli değişikliklere yol açmıştır. 1995 yılında Çin'in toplam çelik üretimi, 1949'a göre 596 kat, 1978'e göre de 3 kat artarak 95.36 milyon tona ulaşmış ve dünyadaki en büyük ikinci çelik üreticisi konumuna yükselmiştir. Bugün Çin'de her biri yılda bir milyon ton veya üzerinde çelik üreten ve birlikte Çin'in toplam çelik üretiminin yüzde 60'ını karşılayan 21 demir ve çelik işletmesi bulunmaktadır. ülkedeki en büyük demir ve çelik şirketleri arasında Anshan Demir ve Çelik Şirketi, Wuhan Demir ve Çelik Şirketi, Panzhihua Demir ve Çelik Şirketi, Capital Demir ve Çelik Şirketi, Shanghai Baoshan Demir ve Çelik Şirketi, Baotou Demir ve Çelik Şirketi, Taiyuan Demir ve Çelik Şirketi, Chongging Demir ve Çelik Şirketi ve Thangshan Demir ve Çelik Şirketi bulunmak- tadır. Bunların kullandığı donanımın kalitesi ve teknoloji, giderek geliştirilmiştir. Ergimiş demirin ön işlenmesi, konverterli körükleme, fırın dışında rafineleştirme ve sürekli döküm gibi yeni teknolojiler ve yöntemler şu anda yaygın olarak kullanılmaktadır. 1950'lerde Çin, sadece 400 özelliğe uygun yaklaşık 100 çeşit çelik üretme kapasitesine sahipken, bugün 20.000 üzerindeki özelliğe uygun 1.400 çeşit çelik üretilmektedir. 1980'lerden itibaren bazı büyük demir ve çelik işletmeleri, soğuk haddelenmiş çelik levhalar, soğuk haddelenmiş silikon çelik levhalar, çinko kaplı çelik levhalar ve petrol sanayii için çelik borular gibi çeşitli üst kalitede haddelenmiş çelik üretmişlerdir. 1995'te Çin, ülkenin toplam haddelenmiş çelik üretiminin yüzde 83'ünü oluşturan bazı haddelenmiş çelik çeşitlerine yönelik iç talebi karşılayabilecek düzeye ulaşmıştır.

Ulusal ekonominin kalkınmasına ilişkin Dokuzuncu Beş Yıllık Plana (1996-2000) göre, ülke içindeki haddelenmiş çelik tüketimi önemli ölçüde artarak demir ve çelik sanayiinin gelişmesi için elverişli bir pazar ortamı ve iyi fırsatlar sağlayacaktır. Bu yüzyılın sonunda Çin'in yıllık çelik üretiminin 105 milyon tona ulaşacağı ve haddelenmiş çelik alanında kendine yeterlilik düzeyinin de yüzde 95 olacağı tahmin edilmektedir. Çin, şu anda demiryolları ve otomobil sanayii için kaliteli haddelenmiş çelik, büyük gemiler için çelik levhalar ve elektrik üretimi donanımı için yüksek basınçlı kazan levhaları alanın- da kendi kendine yeterli durumda bulunmaktadır.

25 Eylül 2019 Çarşamba

Çin'in Ekonomik Başarı ve Gelişimi


Çin'deki bütün etnik grupların uyumlu çabaları sayesinde birinci aşama, 19890'lerin sonuna kadar büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. İkinci aşama da, 1995'te planlanandan önce tamamlanmıştır. Bu nedenle, Ulusal Ekonomik ve Sosyal Kalkınma için Dokuzuncu Beş Yıllık Plan ve 2010 Yılı için Uzun Vadeli Hedeflere yeni bir hedef konulmuş ve Mart 1996'da Sekizinci Ulusal Halk Kongresi'nin Dördüncü Toplantısında onaylanmıştır. Dokuzuncu Beş Yıllık Planın temel hedefleri şöyledir:

Modernleşme hamlesine ilişkin stratejik planın ikinci aşamasının çok yönlü bir şekilde tamamlanması ve nüfusun 1980'deki nüfusa göre yaklaşık 300 milyon artacağı 2000 yılında 1980'deki kişi başına gayri safi milli hasılanın dört kat artırılması; halkın yaşam standardı oldukça rahat bir yaşam sağlayacak düzeye yükseltilirken yoksulluğun gerçek anlamda ortadan kaldırılması; ve modem bir girişim sisteminin oluşumunun hızlandırılması ve geçici olarak bir sosyalist piyasa ekonomisinin kurulması. 2010 yılında gayri safi milli hasıla, 2000 yılındaki düzeyinin iki katına çıkacak, halk daha rahat bir yaşama kavuşacak ve hemen hemen tamamlanmış bir sosyalist piyasa ekonomisi oluşacaktır. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi ile Çin'in üretici güçleri, genel ulusal gücü ve halkın yaşam standartlarında oldukça büyük bir ilerleme kaydedilmiş olacak ve ülkenin sosyal ve ekonomik özellikle- rinde büyük tarihi değişimler meydana gelecektir. Bunlar, modernleşmenin gerçekleştirilmesine yönelik üçüncü aşama stratejik planın gerçekleştirilmesi için sağlam bir temel oluşturacaktır. Çin halkı bugün bu amacın gerçekleştirilmesi için büyük gayret göstermektedir.

23 Eylül 2019 Pazartesi

Çin Ekonomik Gelişmesi


Çin'deki bütün etnik grupların uyumlu çabaları sayesinde birinci aşama, 19890'lerin sonuna kadar büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. İkinci aşama da, 1995'te planlanandan önce tamamlanmıştır. Bu nedenle, Ulusal Ekonomik ve Sosyal Kalkınma için Dokuzuncu Beş Yıllık Plan ve 2010 Yılı için Uzun Vadeli Hedeflere yeni bir hedef konulmuş ve Mart 1996'da Sekizinci Ulusal Halk Kongresi'nin Dördüncü Toplantısında onaylanmıştır. Dokuzuncu Beş Yıllık Planın temel hedefleri şöyledir: modernleşme hamlesine ilişkin stratejik planın ikinci aşamasının çok yönlü bir şekilde tamamlanması ve nüfusun 1980'deki nüfusa göre yaklaşık 300 milyon artacağı 2000 yılında 1980'deki kişi başına gayri safi milli hasılanın dört kat artırılması; halkın yaşam standardı oldukça rahat bir yaşam sağlayacak düzeye yükseltilirken yoksulluğun gerçek anlamda ortadan kaldırılması; ve modem bir girişim sis- teminin oluşumunun hızlandırılması ve geçici olarak bir sosyalist piyasa ekonomisinin kurulması. 2010 yılında gayri safi milli hasıla, 2000 yılındaki düzeyinin iki katına çıkacak, halk daha rahat bir yaşama kavuşacak ve hemen hemen tamamlanmış bir sosyalist piyasa ekonomisi oluşacaktır. Bu hedeflerin gerçekleştirilmesi ile Çin'in üretici güçleri, genel ulusal gücü ve halkın yaşam standartlarında oldukça büyük bir ilerleme kaydedilmiş olacak ve ülkenin sosyal ve ekonomik özellikle- rinde büyük tarihi değişimler meydana gelecektir. Bunlar, modernleş- menin gerçekleştirilmesine yönelik üçüncü aşama stratejik planın gerçekleştirilmesi için sağlam bir temel oluşturacaktır. Çin halkı bugün bu amacın gerçekleştirilmesi için büyük gayret göstermektedir.

22 Eylül 2019 Pazar

Çin Devlet Konseyi


Devlet Konseyi (Merkezi Halk Hükümeti olan Devlet Konseyi, en yüksek devlet idari organıdır. Devlet Konseyi, UHK ve Daimi Komitesi tarafından kabul edilen yasaları ve kararları uygular. Devlet Konseyi, UHK ve Daimi Komitesi'ne karşı sorumludur ve çalışmaları konusunda onlara bilgi verir.

Devlet Konseyi, aşağıdaki görevleri ve yetkileri ifa eder: Anayasa ve kanunlara uygun olarak idari önlemleri belirler, idari kuralları ve yönetmelikleri uygulamaya koyar, karar ve kararnameleri yayınlar; bakanlık ve komisyonlarla kendi yetkisi altındaki öteki kurumların çalışmalarını yönlendirir; bütün ülkede farklı düzeylerdeki yerel devlet idari organlarının çalışmalarını yönlendirir; ulusal ekonomik ve sosyal kalkınma planlarını ve devlet bütçesini hazırlar ve uygular; ekonomik çalışmalar, kentsel ve kırsal kalkınma, eğitim, bilim, kültür, sağlık, be- den eğitimi ve aile planlaması alanlarındaki çalışmaları yönlendirir ve idare eder; vatandaşlık işleri, kamu güvenliği, adli idare ve denetimi yanısıra ulusal savunma organlarını yönlendirir ve idare eder; dış işlerini idare eder, yabancı ülkelerle antlaşmalar ve anlaşmalar imzalar; yasaya uygun olarak idari yetkilileri atar, görevden alır ve eğitir, çalışmalarını değerlendirerek bunları ödüllendirir veya cezalandırır.

Devlet Konseyi, başbakan, başbakan yardımcıları, devlet konseyi üyeleri, çeşitli bakanlıkların ve komisyonların başkanları, genel denetçi ve genel sekreterden oluşur. Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından aday gösterilmesinden sonra UHK tarafından seçilir. Başbakan yardımcıları, devlet konseyi üyeleri, bakanlık ve komisyonların başkanları, genel denetçi ve genel sekreter, başbakan tarafından aday gösterilmelerinden sonra UHK tarafından seçilir.

Devlet Konseyi'nin genel ve icrai toplantıları (başbakan, başbakan yardımcıları, devlet konseyi üyeleri ve genel sekreter katılmaktadır) başbakan tarafından toplantıya çağrılır ve başbakanın başkanlığında yapılır. Devlet Konseyi çalışmalarına ilişkin önemli konular, icrai veya genel toplantılarda görüşülerek karara bağlanır. Şu andaki başbakan Li Peng'dir.

21 Eylül 2019 Cumartesi

Çin Dili Hakkında


Çin harfleri, kayıt ve haberleşme sembolü olarak fonksiyonel değerlerinin yanısıra hattatlık alanında da estetik bir değere sahiptir. Tarih boyunca meşhur Çinli hattatlar tarafından yaratılan eserler, eşsiz ve değeri ölçülemeyen hazinelerdir. Bunlar arasında Jin Hanedanı (265-420) döneminde yaşa- mış olan Wang Xizhi'nin eserlerinden bugünkü Yan Zhenging, Liu Gongguan, Ouyang Xun ve Zhao Mengfu gibi son dönem ustalarının eserlerine kadar çok sayıda eser bulunmaktadır. Günümüzed tek bir bit- kinin ikiz tomurcuğu olan Çin hattatlığı ve resmi, ülke içi ve dışı sergilerinde beğeni kazanmaktadır.

Çinceyi kullanan Hui ve Mançu dışında Çin'deki 53 azınlık grubunun tamamının kendi dilleri vardır. Bunların 23'ü yazılı biçimdedir. Beş dil ailesi temsil edilmektedir: Zhuang., Dai, Tibetçe, Yi Miao ve Yao dahil olmak üzere bunların 29'u Han-Tibet dil ailesine; Uygurca, Kazakça, Moğolca ve Korece dahil olmak üzere 17'si Altay dil ailesine; üçü (Va, Deang ve Blang) Güney Asya dil ailesine; Tacikçe ve Rusça Hint-Avrupa dil ailesine mensuptur ve Ganshan dili bir Avusturalya-Endonezya lisanıdır. Jing dili henüz sınıflandırılmamıştır. Günümüzde ulusal azınlık bölgelerindeki okullardaki sınıflarda yerel dilde- ki ders kitapları kullanılarak eğitim yapılmaktadır.

20 Eylül 2019 Cuma

Çin-Tayvan Yeniden Birleşmesinin ilk 3 Maddesi


1. Bir Çin ilkesine bağlılık, barışçı bir yeniden birleşmenin temeli ve ön koşuludur. Çin'in egemenliği ve toprak bütünlüğünün bölünmesine hiç bir zaman izin verilmemelidir. "Tayvan'ın bağımsızlığı"nın oluşturulmasına yönelik her türlü açıklama veya eyleme kararlılıkla karşı çıkmalıyız; ve ayrıca "ülkenin bölünmesi ve ayrı rejimlerle yönetilmesi," "iki Çin'in ortaya çıkması", vs. gibi bir Çin ilkesine aykırı olan her türlü öneriye kesinlikle karşı çıkmalıyız.

2. Tayvan ve yabancı ülkeler arasındaki resmi olmayan ekonomik ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesine kesinlikle karşı çıkmıyoruz. Bir Çin ülkesi ve ilgili uluslararası örgütlerin tüzüklerine uygun olarak Tayvan, Asya Kalkınma Bankası, Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Forumu ve öteki uluslararası ekonomik örgütlere "Çin Taipeisi" adı altın da katılmıştır. Ancak, Tayvan'ın "iki Çin" veya "bir Çin, bir Tayvan" oluşturulmasına yönelik eylemler olan " yaşam alanını uluslararası alanda genişletmeye" yönelik çabalarına karşıyız. Tayvan'daki bütün vatansever vatandaşlar ve bütün sağduyulu insanlar, bu tür faaliyetlerin, sorunları çözmek yerine sadece "Tayvan'ın bağımsızlığı" için çalı- şan güçlere yardımcı olacağını ve barışçı yeniden birleşme sürecine zarar vereceğini anlamaktadırlar. Tayvanlı vatandaşlarımız ve öteki Çinliler, ancak barışçı yeniden birleşmenin gerçekleştirilmesinden sonra büyük anavatanımızın sahip olduğu uluslararası şeref ve onuru tam ve gerçek olarak paylaşabilirler.

3. Tayvan yetkilileri ile anavatanın barışçı yollarla yeniden birleşmesi konusunda müzakereler yapılması her zaman savunduğumuz bir görüş olmuştur. Tayvan Boğazlarının her iki tarafından bütün siyasi partilerin ve grupların temsilcileri, barışçı yeniden birleşme konusundaki müzakerelere katılmaya davet edilebilirler. Ekim 1992'de yapılan Çin Komünist Partisi 14'üncü Ulusal Kongresi'ne sunduğum raporda, "tek bir Çin olduğu gerçeğine dayalı olarak her iki tarafça kabul edile- bilir olması gereken resmi görüşmelerin şekli dahil olmak üzere her türlü hususta Tayvan yetkilileri ile görüşmeye hazır olduğumuzu" belirttim. "Tek bir Çin olduğu gerçeğine dayalı olarak her türlü hususta Tayvan yetkilileri ile görüşmeye hazır olduğumuzu" belirtirken kuşkusuz Tayvan yetkililerini ilgilendiren bütün hususların da buna dahil olduğunu kastediyoruz. Defalarca iki taraf arasındaki düşmanlık durumunun resmen sona erdirilmesi ve barışçı yeniden birleşmenin aşamalı olarak gerçekleştirilmesi konusunda müzakereler yapılmasını öner- dik. Burada bir kez daha samimi olarak bu tür müzakerelerin yapılmasını öneriyorum. İlk adım olarak tek bir Çin bulunduğu ülkesine dayalı olarak iki taraf arasındaki düşmanlık durumunun resmen sona erdirilmesi konusunda müzakerler yapılması ve anlaşmaya varılması konusunda anlaşmalar yapılmasını öneriyorum. Bu temel üzerinde iki taraf, sorumlulukları paylaşabilir, Çin'in egemenliği ve toprak bütünlü- günü koruyabilir ve Tayvan Boğazları ile ayrılan iki taraf arasındaki ilişkilerin gelecekteki gelişimini planlayabilirler. Bu siyasi görüşmelerin adı, yeri ve şekli konusunda her iki tarafça kabul edilebilir bir çözüm,daha erken bir tarihte eşit düzeyde yapılacak istişarelerle bulunabilir.

19 Eylül 2019 Perşembe

Çin Nehirler ve Göller


Nehirler ve Göller Çin'de çok sayıda nehir bulunmaktadır. 6.75 milyon hektarı su ürünleri yetiştirilmesi için uygun olan 17.47 milyon hektarlık tatlı su alanına sahiptir. Çin'deki nehirlerin toplam uzunluğu 220 000 kilometredir ve bunların 1,500'ünün her biri 1,000 kilometre kare veya daha büyük alanları beslemektedir. Bu nehirlerden 2,700 milyar metreküpün üzerinde su akmaktadır. Bu rakam, dünya toplamının yüzde 5.8'ini temsil etmektedir. Nehirlerin çoğu, Oinghai-Tibet Platosundan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle Çin, zengin su enerjisi kaynaklarına sahiptir ve 680 milyon kilowatt rezervi ile dünyada hidroelektrik enerji potansiyeli açısından lider konumda bulunmaktadır.

Çin'in nehirleri dış veya iç sistemler olarak sınıflandırılabilir. Bir çoğu, dış nehir sisteminin bir bölümünü oluşturmaktadır ve doğrudan veya dolaylı olarak okyanuslara boşalmaktadır. Yangtze, Huanghe (Sarı Nehir), Heilong, Zhujiang (İnci Nehri), Liaohe, Haihe, Huaihe ve Lancang nehirleri doğuya doğru akmakta ve sularını Pasifik Okyanusu'na boşaltmaktadırlar. Çinghai-Tibet Platosunun güneyindeki Nujiang ve Yarlungzangbo nehirleri, Hint Okyanusuna akmaktadır. Ertix Nehri, Xinjiang'dan doğduktan sonra Kuzey Buz Denizi'ne dökülmektedir. Bu nehirlerin havza alanı, ülkenin toplam kara yüzölçümünün yüzde 64'ünü oluşturmaktadır. İç nehir sistemi, denize dökülmeyen bütün nehirleri kapsamaktadır. Bunlar, göllere dökülmekte veya çöl kumlarına akarak kaybolmaktadır. Bu nehirlerin havza alanı, Çin'in toplam kara yüzölçümünün yüzde 36'sını oluşturmaktadır. Xinjiang'daki Tarim Nehri, 2.179 kilometre ile Çin'in en uzun iç nehridir.

18 Eylül 2019 Çarşamba

Libya'dan...


Libya’da dolaşırken, yarım yamalak çalışan telefon sistemi ve abartılı bürokrasi dışında sıradan Libyalılarla iletişim kurmakta gerçekten çok az engelle karşılaştım. Yapmacıksız bir dostluk sergileyen Libyalılar, bir asansör yolculuğunda bile yabancılarla tokalaşmayı seviyor.

Açık iletişime, yani İslami geleneklerle çatışan modern değerlerin kabulüne yönelik yeni eğilimlerin içinde yer almak, tüm Arap dünyasında yankı bulan bir anlayış. Devrimden önce Libya son derece muhafazakâr bir toplumdu; nüfusun büyük bir kesimi, yabancı işgali ve petrol patlamasıyla yayılan kokuşmuş alışkanlıklar yüzünden sarsılmış durumdaydı. Kamuya açık yerlerde kadınlar, vücutlarını tamamen örten geleneksel beyaz furuşiye'lerine bürünürdü. Üniversiteden mezun olan kadınların sayısı ise sadece 35'ti. Bugün furuşiye tamamen kalktı ve üniversitelerden mezun olan kadınların sayısı artık erkeklerinkini geçiyor.

Kadınların ilerlemesine verdiği önemle bilinen Kaddafi, onların geleneksel olarak erkeklere ait olarak kabul edilen işlerde kendilerine yer edinmelerini de sağladı. Trablus'ta kavurucu bir yaz gününün öğleden sonrasında, kışla avlusuna bakan bir platformdaki yerimi aldım. Yanımda, spor gömlekleri ve pantolonlarıyla bir dizi üst düzey yetkili oturuyordu (sadece içişleri bakanı takım elbiseliydi). Libya Kadın Polis Memurları Akademisi'nin 1999 dönemi mezuniyet töreni için oradaydık. Kışla avlusunun çevresindeki hoparlörlerden önce Kuran'dan bir ayet yankılandı. Önümdeki safları oluşturan yeşil üniformalı genç kızlar, otomatik tüfeklerini kaldırarak ustalıkla hazır ola geçtiler. Yeşil bayraklar hafif rüzgârda dalgalanırken, beyaz üniformalı kızlardan oluşan askeri bando milli marşı çalmaya başladı:

İnançlarım ve silahlarımla kendimi feda edeceğim

Milletim için, hakikat ışığı elime düştüğünde. . .

Son nağmeler de havada eriyip gidince, akademi komutanı Albay Muhammed Emyel mikrofona geçti. “Kızlarım, artık sizler de ülkemizin hizmetine girdiniz. Görevimiz kamu güvenliğini sağlamaktır. Bu da sadece devrimci hareketle sağlanabilir. Sizin burada olmanızı sağlayan Lider'imizin desteğinin farkında olmalısınız. Lider'imize selam olsun!” diye bağırdı. Mezunların platformun yanındaki açık tribünde oturan genç kardeşlerinden yüksek perdeli devrimci sloganlar yükseldi.

17 Eylül 2019 Salı

Muhammed Hatemi Seçimi


“Toplumumuzun düşmanı önyargı ve tekelciliktir” diye bağırıyordu siyah çador'lara bürünmüş bir dizi kadın. Yürüyüşçülerin ellerinde, “Basına Özgürlük”, “Orduda Reform Yapılmalı”, “Fikir Özgürlüğü Herkesin Hakkıdır” yazılı pankartlar vardı. Onları izleyenler balkonlarda, dükkân girişlerinde durmuş, çoğu onaylar bir tavırla gülümsüyor ya da başını sallıyordu. Atılan sloganları dinleyip göstericilerin yüzündeki umut ve heyecan ifadelerini görmeye çalışarak yürüyüş kolu boyunca itiş kakış yol almaya çabalarken, aklıma Sovyetler'in dağılma sürecinde Moskova'da tanık olduğum demokrasi yanlısı komünizm karşıtı mitingler geldi.

Yürüyüşe katılanlar Tahran Üniversitesi'ne, devrim önderlerinin ateşli nutuklar çekip halka “Amerika'ya Ölüm” sloganları attırmasının âdet olduğu Cuma Namazgâhı'na yöneldiler. Açık gri bir cüppe ve siyah mokasen giyen, başında da Hz. Muhammed'in soyundan geldiğini simgeleyen siyah bir sarık bulunan Hatemi, bulunduğu yerin hemen altından başlayarak civardaki kaldırımlara ve sokaklara kadar taşan bir kalabalıkla karşı karşıya idi. Yandaşları beş dakikayı aşkın bir süre boyunca ıslık çalıp bağrıştılar, havaya yumruk salladılar. Sonunda Hatemi onları sakinleştirmeyi başardı.

“Dinin geleceği, özgürlük meselesinin halledilip halledilememesine bağlıdır; yoksa geleceği olamaz” diye seslendi kalabalığa. “Eğer din özgürlükle çatışma içine girerse, bundan din zarar görür.”

Hatemi konuşmasını sürdürürken küçük bir grup, “Amerika'ya Ölüm!” diye bağırmaya başladı. Ama hemen ardından kükrercesine yükselen “Tekelciliğe Ölüm!” sloganları onların sesini bastırdı. Hatemi, kürsünün bulunduğu platforma süzülen ikindi güneşinin altın ışıkları arasında bir an durdu. Ardından, ağzından herkesi susturan şu kelimeler döküldü: “Yaşamdan bahsetmeyi tercih ederim, ölümden değil.”

16 Eylül 2019 Pazartesi

İsrail İşgali


Diyşe'de Filistinli bir dostum bana şunları söyledi: “Çocuklarımız çok erken yaşta radikalleşiyor. Oyun oynama şansları hiç yok. Okula giderken askerle karşı karşıya geliyorlar.” Dolaşırken ayağım neredeyse patlamamış bir göz yaşartıcı bombaya takılıyor. Dostum beni, “Bunlar her yerde bulu- nur, dikkat et” diye uyarıyor.

İsrail işgali altındaki topraklarda bulunan diğer 27 kampta olduğu gibi, Diyşe de intifadaya aktif olarak katılıyor. İntifadanın 1987'de başlamasından sonra bu topraklarda 900'e yakın Filistinli ve 85 İsrailli öldürüldü. Hapse atılan Filistinlilerin sayısının 12.000'i bulduğu zamanlar oldu. Akşam karanlığı çökmeye başlarken, yanımda birkaç Filistinli dostum ve fotoğrafçı Joanna Pinneo ile arka sokaklarda dolanmaya çıktım. Diyşeli gençler devriyeye çıkacak askerlere sataşmaya hazır bekliyordu. Alacakaranlıkta, sırtlarını duvarlara vererek gizlenen gençlerin yüzleri aniden şeytani bir ifadeye bürünüyor. Ben ise bu gençlerin, aynı gün daha erken saatlerde mahallede top peşinde koşuşturan cana yakın gençler olduğuna kendimi inandırmaya çalışıyorum.

Bir köşeyi döndüğümüzde miğferli, yüzleri siperlikle örtülü, M16 tüfeklerini sıkı sıkı kavramış dört İsrail devriyesiyle yüz yüze geliyoruz. Temkin- le bize yaklaşıyorlar. Başlarındaki askere İngilizce selam verip bir geceliğine buralara gelmiş Amerikalı bir gazeteci olduğumu anlatıyorum.

İsrailli çavuş siperliğini kaldırdığında ortaya 18 yaşlarında gencecik bir yüz çıkıyor. Şakası olmayan silahlar taşımasına rağmen bir an için çaresiz ve kaybolmuş görünüyor. Nazikçe ordu kuralları uyarınca adını veremeyeceğini anlatırken, liseye New Jersey'de gittiğini söylemeden de edemiyor. Ayrılırken, “Buralarda çok dikkatli ol” diye nasihat ediyor. Siperliğini indirip devriyesine devam etmek üzere uzaklaşıyor.

15 Eylül 2019 Pazar

Özel Kudüs


İtiraf etmeliyim ki ben buraları havanın kötü olduğu zamanlarda, kar serpiştirirken ve soğukta seviyorum. Böyle zamanlarda kalan birkaç turist de rutubetli kahvehanelere tıkılıp, karlanmış camların ardından dışarı bakar. Birkaç Ortodoks Yahudi kararlı adımlarla Ağlama Duvarı'na yürür; ama genelde sessiz olan Eski Şehir bir mezar kadar soğuktur.

Şimdi Eski Şehir'e Aslanlar Kapısı'ndan değil de Şam Kapısı'ndan girerek Tarik-ül Azab'a, yani Hz. İsa'nın gerileceği çarmıhı sırtında taşıdığına inanılan yola ayak basmanın zamanı gelmiştir. Aslanlar Kapısı'ndan değil diyoruz, çünkü eğer bu kapıdan girecek olursanız, bu yolun ve Çarmıha Geriliş Tasvirleri'nin gerçeğe uygun olup olmadığı konusunda kafa yormanız almanız gerekecektir.

Bir zamanlar bir din bilgini sır verircesine, “Hz. İsa o yoldan geçmedi” demişti bana. “Pilatus onu bugün Ermeni Kilisesi'nin bulunduğu yerin yakınında yargıladı. Sonra da gerileceği Çarmıh'ı—tamamını değil, sadece kirişini—taşıyarak Aziz Yakup'tan geçmiş, Habad'dan, yani Romalıların Cardo Maximus adını verdiği yoldan yukarı ilerlemiş ve günümüzde Hz. Davud Caddesi'nin çarşılara kavuştuğu noktada bulunan Bahçe Kapısı'ndan çıkmıştı. Gerçek Tarik-i Azab işte bu yoldur.”

“Bunu kanıtlayabilir misin?” diye sormuştum.

“Hayır. Ben sadece arkeoloji, tarih ve sağduyumdan destek alıyorum.”

Oysa eğer Şam Kapısı'ndan girerseniz, dosdoğru Kudüs'teki en lezzetli humus'u yapan, şöhretini oğullarının sürdürdüğü küçük (sadece dört masalı) ama sıcak Abu Şükrü Lokantası'na ulaşır, müze artıklarının satıldığı antika dükkânlarına bir göz atabilirsiniz. Bir Kenanlı tanrıçası. El Halil'den bir çömlek. Eriha'dan bir sikke.

14 Eylül 2019 Cumartesi

Baskı Altındaki Pakistan


Yirmi beş yıllık ömrünün büyük kısmını peçe arkasında geçirdikten sonra şimdi cansız bedeni, kırmızı ve altın rengi bir battaniyeyle örtülmüş yatıyor. Bu battaniye onun belki de en kıymetli eşyasıydı; cenaze merasimi bitip de ardından son sözler söylenip naaşı ebedi istirahatgâhına defnedildiğinde battaniye ailesine geri verilecek ve belki, günün birinde yaşamının son dakikalarında dünyaya getirdiği oğluna teslim edilecekti.

Kadın Pakistan'da, vatanından uzakta, sürgünde yaşama veda etti. Sovyet askerleri 1979 yılının Aralık sonlarında Afganistan'a girdiğinden beri sınırın öte yanına kaçan belki 1,5 milyon insandan biri olarak, Pakistan'ın dağlık Kuzeybatı Sınır Eyaleti'ndeki derme çatma bir kampta ikamet ediyordu. Kadın, bir Peştun olan kocasıyla kampa varabilmek için 150 kilometreden fazla yol yürümüş, bu da çocuğunu doğurabilmesi için gereken gücünü alıp götürmüştü.

Bu göç kış mevsiminde yapılmıştı; sığınmacılar köylerine düşen bombalardan ve uçakların açtığı yaylım ateşinden kaçmak için dağları artlarında bırakıp doğu yönünde ilerledikçe, yüksek bölgelerdeki yoğun kar yağışı mülteci saflarının seyrelmesine yol açıyordu. Ama dağların öte yanına geçtiklerinde bile dondurucu soğuk yakalarını bırakmadı.

İşte bu sabah da hava aynen öyleydi. Cenazeyi taşıyan dört adam kamptan çıkıp yolun karşısındaki patikadan 1,5 kilometre ilerideki mezarlığa yürürken dondurucu rüzgâra karşı zorlukla ilerliyordu. Mezar başında ölen kişinin anısına sadece birkaç övücü söz söylendi. Törenin geri kalanında konuşmacı cenazeye katılanları Rusları Afganistan'dan atmak için ant içmeye çağırarak intikam için haykırdı. Yüzleri şahinleri andıran Peştunlar tek bir sesle cevapladılar: Bunun intikamı alınacaktı.

13 Eylül 2019 Cuma

Hac'ca Gitmek


Hz. İbrahim tarafından başlatılan her yıl hacca gitme geleneği, Mekke'ye kazandırdığı zenginlik ve saygınlık nedeniyle kendinden sonra gelen Araplar tarafından da kuşaklar boyunca devam ettirildi. Ne var ki giderek putperest adetlerle karışan hac, sonunda yedinci yüzyılda, Allah'a kendini adamayı ve onun emirlerine itaat etmeyi esas alan İslam'la beraber gerçek arılığına kavuşarak, derinliği olan manevi bir yolculuk halini aldı.

İki saat içinde Cidde'deydik ve sabahın geç saatlerine doğru 70 kilometre mesafedeki Mekke'ye doğru yola koyulduk. Çevremizi otobüsler dolusu hacı ve bir o kadar da farklı çehre doldurmuştu: Doğulu, Zenci, Beyaz ve farklı milletler arasındaki evliliklerin ürünü olan melez çehreler.

Yol üzerinde Hudeybiye Mescidi'nde durduk; burası yedinci yüzyılda, ölüm kalım mücadelesi verdiği dönemde, İslamiyet'in siyasal dönüm noktası olan antlaşmanın yapıldığı yerdir. Hz. Muhammed, kendisinin de aralarında yetiştiği ve “Allah birdir” mesajını ilk ilettiği Mekkeli putperest Kureyşlilerle barış antlaşmasını burada imzalamıştı.

Kureyşliler Hz. Muhammed'in mesajına amansız bir zulümle karşılık verip onu Mekke'den göçe zorlamıştı; 622'deki Hicret, İslamiyet açısından yeni bir çağın başlangıcını işaret eder. Hudeybiye'de imzalanan antlaşma, Hz. Peygamber ve onun yaklaşık 300 kilometre kuzeydeki yeni şehri olan Medine'ye karşı sürdürülen savaşları sona erdirerek, onun ve cemaatinin ibadetlerini huzur içinde yerine getirmelerine olanak tanımıştır.

Yolumuza devam ederek, Mekke'nin çevresinde içinde hiçbir av hayvanına zarar verilmesine izin verilmeyen kutsal Haram bölgesine girdiğimizi gösteren beyaz bir sütundan geçtik. Giderek yükselen bir heyecanla telbiyemizi tekrarlarken, şehrin dış mahallelerine vardık. Kâbe'nin kisve adı verilen işlemeli siyah örtüsü, her yıl yeni baştan buradaki bir binada dokunur.

12 Eylül 2019 Perşembe

Kudüs ve Müslümanlık


İkinci halife olan Hz. Ömer, teslim isteğini kabul etmek ve Kudüs'ün hem halkının hem de kiliselerinin güvencede olacağına dair söz vermek için bizzat geldi. Kudüs Müslümanlar için de kutsal bir şehirdi. İslamiyet diğer peygamberler gibi Hz.İsa'yı da kabul ediyordu. Hz.Muhammed ilk ibadetini bizzat yüzünü Kudüs'e dönerek yapmıştı, fakat daha sonra inen bir ayetle kıble belirlendi.

Patrik Hz.Ömer'i, Hz.İsa'nın kabrinin bulunduğuna inanılan Kıyame Kilisesi'ne götürdü. Oraya vardıklarında namaz vaktiydi; askerlerden biri Hz.Ömer'in seccadesini kilisenin zeminine sermeye kalktı. Ancak halife bilgece bir davranışla onu durdurdu ve namaz için dışarı çıktı. Müminlerin Emiri'nin burada namaz kılması halinde, Müslümanların daha sonra bu kutsal mekânı camiye dönüştürmeye kalkışabileceklerini biliyordu. Bugün küçük bir cami Hz.Ömer'in namaz kıldığı yeri işaret eder. Minaresinin gölgesiyse, her gün Hristiyanlık âleminin en kutsal ibadethanesinin üzerine düşer.

Arap fetihleri Hz.Ömer zamanında en yüksek hızına ulaştı. On yıl içinde Ortadoğu'nun büyük bölümü, aynı zamanda İran'a ve Kuzey Afrika'ya doğru da yayılan Hz.Ömer'in ordularınca ele geçirildi. Sa'd bin Ebu Vakkas, Irak'ta III. Yezdigird'in güçlerini kavurucu bir çöl rüzgârı gibi kurutup, Dicle ile Fırat arasındaki verimli toprakları aldı. Şahlar şahı bugün Sovyetler Birliği'nde bulunan Merv'e kaçınca, hanedanı tarihe karıştı.

İran'daki lüks ve servet, çölden gelen fatihlerin başını döndürmüştü. Pek çok Arap, safiyane biçimde ellerindeki “beyaz” sikkeleri verip karşılığında “sarı”larını almıştı. O güne dek sadece gümüşü tanımışlardı, altın onlar için yepyeni bir şeydi. Saad'ın askerlerinden birinin, bir zenginin kızını esir alıp sonra da 1000 dirheme geri verdiği anlatılmıştı. Ona bu fidyenin kat kat fazlasını isteyebileceği söylendiğindeyse cevabı, o güne kadar 10.000'den daha büyük bir sayı işitmemiş olduğuydu.

11 Eylül 2019 Çarşamba

Kazak Savaşı



Sultan Şerif bana, Balikun'da toplanan 15.000'den fazla kişiden 12.600'ünün öldürüldüğünü, esir alındığını ya da dağıldığını söyledi. Çoğu tepelere kaçmıştı; buralarda belki hâlâ bazı gruplar tehlike altında saklanıyordu.

Sağ kalanlar organize olmuş mülteci grubuna katılmayı başardılar. Osman Batur, Sultan Şerif ve Delil Han'ın liderliğindeki bu grup, Sinğsinğsya üzerinden güneydoğuya ilerledi ve Sincan'ı aşıp Hara Nor yakınlarında Gansu Eyaleti'ne ulaştı. Boyun üyeleri kilometreler boyunca ağır adımlarla ilerleyerek bazen yeşil bazen sararmış stepleri, kayalık dağ geçitlerini, 1ssız vadileri aştılar. Büyük ve küçükbaş sürüleri hızlarını kestiği için peşlerinde- kileri atlatamamışlardı. Zaman zaman küçük komünist grupların saldırılarına uğruyorlardı. Boyların sayıları giderek azalan adamlarını, olağanüstü at binme becerileri ve keskin nişancılıkları kurtarabilmişti. 

Bu arada, daha sonra yakın arkadaşım olan Ali Beg komutasındaki yaklaşık 50 aileden oluşan bir Kazak topluluğu da kaçarak Timurlik'e gelmişti. Sincan'ın başkenti Urumçi yakınlarındaki dağlarda sürülerini otlatan Kazaklar, Balikun'daki faciayı duymuşlardı. Liderleri hemen ailelerini önlerine katmış ve onları Tanrı Dağları üzerinden güneye getirmişti. Amaçları aynı zamanda Hüseyin Teyci'nin halkıyla buluşmaktı.

Düşman saldırılarıyla ve doğal engellerle karşı karşıya kalan Ali Beg'in çekirdek “ordu”su, Sultan Şerif ve Delil Han komutasındaki doğulu boylardan çok daha çetin deneyimlerden geçti. Kaleme aldığım notlar Ali Beg'in yardımcısı Hamza'nın, Taklamakan'ın doğu ucundaki korunmasız Lop Nur çölünü nasıl korku içinde geçtiklerine dair anılarını içeriyor.

“Elimizde hiç harita olmadan, Lop Nor'daki tuz gölüne dökülen nehri izledik” diye anlattı Hamza. “Aştığımız tepecikler insan ve hayvan kemikleriyle doluydu. Aramızdakilerin çoğu bizi de aynı kaderin beklediğini düşünüyordu, ama ben neye inanıyorsam onu söyledim: Ölüm bize zulmedenlerin kaderi olacaktır, Kazakların değil. “Gelecek ne getirecekse görelim,” dedim, “ve Allah'a inancımızı yitirmeyelim!?”

“Buz gibi havada çölü geçerken,” diye devam etti Hamza, “üzerimize çullanan kapkara kum fırtınaları ve tipiden korunmak için hayvanlarımıza sokuluyorduk. Bilinen su kaynaklarından uzak durmak zorundaydık, çünkü komünistler bunları tuzak olarak kullanıp bizi pusuya düşürebilirlerdi. Küçük su kaynaklarıysa donmuştu. Buzları kırdık ve buz parçalarını ihtiyaç duydukça eritmek üzere yanımızda taşıdık.

“Bazıları gruptan ayrıldı, yolunu kaybetti ve buz bile bulamadı. Durmadan yürümek zorunda oldukları için soğukta bile ter içinde kalıyorlardı. Önce hayvanlarının sütünü içtiler. Bazıları sığırlarını ve koyunlarını kesip kanını içti. Çoğu hâlâ kayıp.”

“Yedi gün sonra nihayet Hüseyin Teyci'nin grubuyla karşılaştık. Erkeklerimiz ve kadınlarımız birbirlerine sarıldı, danslar etti ve hayatta kalmanın şerefine birbirlerine armağanlar verdi.”

10 Eylül 2019 Salı

Filistin Yolculuğu


Kudüs'ten yola çıkan bir otomobil dik yamaçlardan aşağıya, Şeria Filistin'de Araplarla Vadisi'nin içlerine doğru, neredeyse tüm yolu yokuş aşağı inerek gidebilir. | Yahudilerin birlikte Sağda Lüt Gölü şöyle bir görünür ve yol ova boyunca kıvrılarak başka yere © yaşadığı Hayfa'da,

sapmadan Eriha'ya uzanır. Arap kadınlar bir sokak Deniz seviyesinin 365 metre altında yaprak kıpırdamayan ve sıcaktan kuyusundan su çekiyor. kaynama noktasına gelmiş vadinin içinden geçerken, Yeşu'nun güneşe 1923'te İngiliz manda durmasını emrettiği zamanki kahramanlığı bile havanın boğucu etkisinin O yönetiminin bir parçası yanında hafif kalır. Şeria Nehri'ni aşan demir köprünün öbür ucuna olan Hayfa, şimdi barikat kurulmuş ve bir muhafız birliği arabayı durduruyor. İsrail'de gelişmiş Yol arkadaşım ile muhafızların komutanı olan Arap subayı, burada bir liman şehri.

neredeyse farz sayılan şeyi yapıp, birbirlerine sigara ikram ederken, uluslararası hududun fotoğrafını çekmeye başladım. Konuştukları dili anlamamama rağmen askerler, fotoğraf çekmeye izin verilmediğini son derece net bir şekilde ifade ettiler. Yüzbaşı araya girdi.

“Fransız olmadığınız sürece istediğiniz herhangi bir şeyin fotoğrafını çekebilirsiniz” diye belirtti, manzaranın ilk parçası olarak muhafız birliğini esas duruşa getirerek.

İç nehirden itibaren kavurucu vadinin dışına, daha yüksekteki verimli ovaya tırmanarak devam ediyor. Abdullah çadırlarını ve kraliyet sarayını kışın buraya, Şeria Nehri'nin kenarına taşıyor, ancak İngiliz manda yönetiminin bölgesine nadiren geçiyor. İnsanlarını egemenliği altında tutmak için çöl Arabı rolünü oynamak zorunda.

Bir kervanın develeri, otomobilden yayılan kokudan korkup yol boyunca koşarak kaçıştı. Paniğe kapılıp dağılan bir kafilede ürkmüş sürü başına yetişmek için yapılan heyecanlı takip sırasında deveciler, virajlardan ve kuru dere yataklarından geçerken çok komik bir şekilde arabanın iki yanındaki basamaklara sıkı sıkıya tutunuyorlardı.

9 Eylül 2019 Pazartesi

Sırlarla Dolu Necef


Necef, gelişigüzel yöntemlerle yapılan mumyalama işlemlerinin şehri salgın hastalıklarla karşı karşıya bırakmamasını, kuru çöl havasına borçludur. Necef'in yerli halkından geçimini sağlamak üzere çalışan az sayıda insan, hacılar tarafından gömülmek üzere getirilen ölüler için üzerinde Kuran'dan ayetler yazan süslü kefenler dokuyarak para kazanır.

Düzenbazlar bu “uluslararası fuar”ı dolduran kalabalıkların sırtından geçindikçe, ekmeğini ürkek ziyaretçilerden kazanan Necefte suç unsuru giderek yaygınlaşıyor. Ortalık üçkağıtçıdan, hırsız ve dolandırıcıdan geçilmiyor. Pek az ziyaretçi Necef'ten cebinde parayla ayrılmayı başarabiliyor. Pek çoğu da yolun sonuna ulaşamadan, kendini Kerbelâ ve Bağdat gibi şehirlerin sokaklarında ekmek parası için dilenirken buluyor.

Bu olağandışı şehrin herhangi bir yerinde ne bir ağaç gördüm, ne de bir çalı; saksıda bir çiçek bile gözüme ilişmedi. Burası kasvetli boz taşları ve balçıkla sıvanmış duvarlarıyla hapishaneden farksız, yavan bir yer. Camisi- ni çıkardığınızda geriye hiçbir değeri olmayan, binalardan oluşmuş bir yer kalır ve Necef, ibadet için buraya gelenlerin sırtından geçinen ahalisiyle birlikte yeryüzünden silinir gider. Olaylarla dolu 1200 yıllık geçmişinde, şehrin bağnaz sınırları içinde üretilmiş tek bir işe yarar nesne yoktur.

Yine de tüm İslam dünyasında, Şiiler dualarını Necef'e yollar. Orası, her iyi insanın ömründe bir kez ziyaret etmesi gereken yerdir ve her Şii öldüğünde Necef'e gömülmeyi ümit eder.

8 Eylül 2019 Pazar

Kuran-ı Kerimin Anlattıklarında...


Kuran-ı Kerim114 sureden oluşur. “Esirgeyen” ve “bağışlayan” başta olmak üzere Allah'ın çeşitli sıfatlarından insanların gündelik ilişkilerini düzenle- yen kurallara kadar her şeyi içerir.

Washington D.C.'nin hemen dışındaki Darül Hicret Camii'nin imamı Şeyh Enver el Avlaki, Kuran'ın temel mesajının, “gündelik hayatta uyumun tarifi” olduğunu söylüyor. “Kuran'da Allah birbirimize karşı esirgeyici olmamızı, ahlaklı bir yaşam sürmemizi buyurur. Bu fikirler elbette yepyeni değildir. Kuran İncil'de zaten yer alan pek çok öğretiyi yineler. Kuran'daki pek çok buyruk basitçe “başkalarına onların sana davrandığından daha iyi davran” diye ifade edilebilir.”

Müslümanlar için Kuran, şiirsel özellikleriyle de ayrı bir önem taşır. Okul çocukları hafız olur, yetişkinlerse her önemli günde; cenazelerde, bayramlarda, düğünlerde Kuran okur. Heykeli ve her türlü tasviri yasaklayan bir dinde, bu kitap imanın vücut bulmuş tebliğidir; pek çok Müslüman esnafın cebinde küçük, okumaktan yıpranmış Kuran nüshaları bulunur.

Her kutsal kitap gibi Kuran'ın da ayetleri bağlamlarından soyutlanıp bağnazların hedeflerine alet edilebiliyor. Cihadı, yani Allah'a karşı olanlarla mücadeleyi tarif eden ayetler, genellikle her bireyin ruhani saflık ve aydınlanmaya yönelik kendi iç çabası ile ilişkilendirilerek yorumlanır. Hz.Muhammed'in düşmanlarına karşı verdiği silahlı mücadeleyi anlatan ayetler, bugünün kökten dincilerinin kâfir olarak niteledikleri güçlere açtığı cihadın, çarpıtılmış da olsa bahanesi oluyor.

7 Eylül 2019 Cumartesi

Side Agoraları


Sütunlu caddenin kuzeybatısında yer alan agora, tiyatronun sahne binasıyla bitişiktir. Bugünkü Müzenin karşısında yer alan propilondan ( Giriş binası) geçilerek agoraya girilir. Etrafını çeviren stoaların önünde granit sütunlar yer almaktadır. Bu sütunlar mermer attik-İon kaideler üzerinde durmakta ve korint tarzın­da yapılmış sütun başlıkları taşımaktaydılar. Arşitravdan sonra meydana doğru uzanan meyilli çatı ise ahşap tan yapılmıştır.

Kuzeydoğu ve kuzeybatı stoaların arkasında dük­kanlar sıralanırdı. Tiyatronun sahne binasına bitişik kısımda ise, üzerleri tonoz kemerler ile örtülü kısım­lar yer almaktadır. Agoranın dört köşesinde karşılıklımbir ereksedra yerleştirilmiştir. Güneybatı köşesindeki Agora Kuzey Portikleri eksedranın, tiyatronun sahne binasına dayalı yarım yu­varlak bir yapı yer almaktadır. Üzeri tonozla örtülü bu bina Latriumdur (genel tuvalet). Anadoludaki bu tür yapıların en süslüsü ve Anıtsalı olan Side Latrium'u günümüze dek çok iyi koruna gelmiştir. 24 kişilik oturma yerleri olan yapının duvarları mermer kaplama tönozları ise mozaikti. Taş sedirler şeklinde olan otur­ma yerlerinin altında kanalizasyon, önünde de temizleme için kullanılan suyun akmasını sağlayan yarım­ yuvarlak açık bir su kanalı vardır. Agora ve  sütunlu cadde de bulunan iki giriş kapısı zamanında duvarlarla örtülü idi.

Agora'da kader tanrıçası adına yapılmış yuvarlak bir tapınakta yer alır. Bugün sadece podyumu görülen bu yapının etrafını 12 sütün çeviriyordu. Attik-İon kai­deler üzerinde duran bu sütunlar korint düzeninde başlıklar ve arşitrav-friz-geisondan oluşan bir üst yapı­yı taşıyorlardı. Yapı pirimidal bir çatı ile örtülüydü.

Side Agorası ve içerisindeki yapılar M.S. 2. yüzyılda yapılmışlardır. Daha sonraki devirlerde de kullanılan Agora Roma Tarihçilerinden mimar Vitruvius'un öne­rileri doğrultusunda tiyatronun bitişiğinde yapılmıştır. Böylelikle ani yağışlar sırasında tiyatrodaki izleyicilerin sığınma yeri olarakta kullanılmıştır. Agoranın gü­neydoğu duvarının güney ucunda, burayı kentin ikin­ci agorasına bağlayan caddeye açılan bir kapısı daha vardır. Bu caddenin bir tarafında sıralanan portik ve dükkanlar Flippus-Attius suru yapılırken tahrip edilmişlerdir.

6 Eylül 2019 Cuma

Side'de Tarihi Zamanlar


M.S. 2-3. Yüzyıllarda eyaletin Valisinin ve tüm Memurlarının oturduğu ve yazıtlarla gösteril­diği gibi bir metropolis ( eyalet merkezi) olmasıyla değişir. Böylece Side ikinci parlak devrini yaşamaya başlar. Kent büyük bir gelişmeye sahne olur. Bugün bile büyük bir kısmı ayakta duran ve kenti süsleyen anıt ve yapıların pek çoğu bu devirde yapılmıştır. Bu parlak çağ M.S. 3 . yüzyıl sonlarına doğru değişmeye başlamıştır. Kuzeydeki dağlık bölgede oturan kavim­ler kıyı bölgelerine akınlar yapmaya başlamışlardır. İmparator Julian  (360-363) zamanında Side'yi kuşatan bu kavimler büyük bir yenilgiye uğramışlardır. Bu olaydan sonra Side de bölgedeki diğer şehirler gibi surlarını yenileyip onarmıştır. Ayrıca kent yeni yapı­lan bir surla ortadan ikiye bölünmüş ve halk güney tarafa taşınmıştır. Yeni yapılan bu sura yaptıranın adı olan Flippus Attiussuru denmektedir. Bugünkü Mü­zenin bilet kulübesin in üzerinde ve sura konulmuş çerçeve içerisindeki yazıt, Kont Filippus Attius' un bu suru yaptırdığını kaydetmektedir.

Bu devre değin başta Athena ve Apollon olmak üzere, Afrodit, Ares, Asklepios, Higeia, Kharitler, De­meter, Dionizos, Hermes gibi çok tanrıya inanıp tapan Side'liler M.S. 4. Yüzyılda Hiristiyanlaşmaya baş­lamışlardır. M.S. 5.6. Yüzyıllarda Side son parlak de­virlerini yaşamıştır. Doğu Pamfılyanın Piskoposluk merkezi olan kent, tekrar Hellenistik Devirde yapılan sur­lara ve hatta surların dışına taşacak şekilde genişle­miştir. İkinci parlak devirinde olduğu gibi salt parasal zenginlikte değil kültür alanındada önde gelir bir kent olmuş ve devrin pek çok ünlü kişisi Side'de yetişmiş­tir.

5 Eylül 2019 Perşembe

Dalaman Çevresi Yapılacaklar


Bunlardan Kaçın,
  • Göcek'e gelip de, tekneyle koyları dolaşmamak. 
  • Sangerme'de sadece tatil köyleri olduğunu sanıp, Turkuaz Butik Otel'den haberdar olmamak. 
  • Göcek'in gece hayatında, çılgın bir eğlence beklentisinde olmak. 
  • Bareboat (yelkenli yat) kiralamak için,·kaptan ehliyeti gerektiğini bilmemek.

Bunları Yapın,
  • A&B Home Hotel'de, mükellef bir kahvaltı etmek.
  • RYA'da ailece yelken öğrenmek. 
  • Sarıgerme'de sörf yapmak. 
  • Kasımdaki Sonbahar Regattası sı­rasında, Göcek'te olmak. 
  • Taşyaka'da, Bedri Rahmi'nin bir kayanın üzerine çizdiği ünlü balığı görmek.

4 Eylül 2019 Çarşamba

Özel Kumuyla Sedir Adası


"Pizolit" adı verilen bu beyaz kum tatlı suyun, deniz suyuna karışıp, incecik bir kum tanesinin etrafında karbonatını biriktirmesiyle ortaya çıkıyor. Oluşumu çok yavaş ve az miktarda olduğundan, azaldığında yerinin doldurulması imkansız. Bir dönem, gelenlerin kavanoz kavanoz götürdükleri bu kum, şimdi sıkı bir şekilde koruma altında. Denizin rengi turkuvaz ve yer yer laciverte dönüşüyor. Şezlonglar ve şemsiyeler, hemen plajın arkasındaki orman kısmında. Burada, sadece sandviç ve içecek satan bir büfe var. Etrafta, küçük yılanları yemeleri için adaya getirilen hindiler dolaşıyor ancak daha çok şez­longların ve masaların üzerine çıkıp, insanların bıraktıkları artıkları yiyor. Yüksekten plajı gözle­yen görevli, hoparlörle uyarılarda bulunuyor. Kendini kuma gömenlerle birlikte yazın, burası tam bir panayır alanı. Kışın denizle, ıssız kum­salla ve ormanın içindeki antik kalıntılarla bura­da bambaşka bir atmosfer oluyor. Marinası da olduğundan, daha çok yatların uğrak yeri olan Karacasöğüt Limanı aynı zamanda Gökova Körfezi'nde güzel, bahçeli yazlıklarıyla bilinen bir sayfiye yeri. Gelibolu-Sedir Adası sapağına tekrar geri dönüp ana yola çıkınca, 1 km sonra Karacasöğüt tabelasını göreceksiniz. Büyük bir kısmı toprak olan yolda, hiç sapmadan devam edin. Burada bir marina, bir pansiyon, birkaç market ve taksi durağı var. Martı Marina (0252 487 10 65, www.martimarina.com), 24 saat sıcak su, güvenlik, duş, elektrik gibi hiz­metler veriyor; marinada her gün gazetenin geldiği ve yatçıların ihtiyaçlarını karşılayan bir market de var. Yatçılara ve yazlıkçılara bel bağlayan liman, kışın terk edilmiş bir görünüm alı­yor. Dağlarda, yaz-kış yaşamın sürdüğü köyler var. Gökova'nın ünlü limanlarından biri de, ala­ bildiğine sakin İngiliz Limanı. 1970'Ii yıllarda, limanı çevreleyen ve denize uzanan sık çam ağaçları, bir yangın sonucu, büyük zarar görmüş. İkinci Dünya Savaşı'nda, Alman savaş ge­milerinden kaçan İngiliz filosu, bu elverişli coğ­rafyaya gizlenirmiş. Liman, Gökova Körfezi'nin en büyük koyu olan Değirmenbükü'nde. Bu­rada, Çanak Koyu olarak da bilinen İngiliz Limanı'ndan başka, Cumhurbaşkanlığı konutunun bulunduğu Okluk Koyu, Hırsız Koyu, Maide­resi ve Sazanlı koyları da yer alıyor. Koyun he­men girişinde, Kara Ada ve Zeytinli Ada var. Yatların ve botların, Cumhurbaşkanlığı konu­tuna ve Malderesi Koyu'na yaklaşmaları yasak.

3 Eylül 2019 Salı

Türkbükü'nde Nerede Kalınır?



Lavanta Otel 

Bodrum'a 15 km mesafede, içten bir konuk­severlik örneği. Gün batımında terasta şara­bın tadına doyum olmuyor. Harika bir kahval­tı, güzel bir kütüphane ve antika koleksiyo­nu... Yıldızlarla sınıflandırılamayacak kadar üstün. 
Yalıkavak, 0252 385 21 67- 68

Maça Kızı

Özel bir plajı ve rezervasyon gerektiren Ege mutfağı spesiyaliteleri sunan bir restoranı var. 
Türkbükü, 0252 377 62 72

Club Gümüşlük

Hemen deniz kenarında, sabah, öğle ve ak­şam Gümüşlük'ün en hareketli yeri. Otelde, restoran ve aynı zamanda gece çok güzel müzik çalan, samimi bir barı var. 
Yalı Mevkii, 0252 394 34 01

Sahil Otel

Bodrum'daki dükkanlarını kapatıp hep hayal­leri olan otele ve mutfağa kavuşan iki kız kar­deş, Mensure ve Şaziye Hanım, tamamıyla bir ev ortamı içinde, sohbet ederek, günü paylaşarak, yiyerek, içerek yaşıyorlar müşteri­leriyle. Mutfakları dillere destan. Mensure Hanım, sebzeyi pazardan kendi seçiyor ve sevgiyle pişiriyor . Deniz kenarında.
Gölköy, 0252 357 71 70-357 71 83 


Mandalinci Hotel

Turgutreis, bu otelin sahibi köklü Mandalinci ailesinden sorulur. İlk mandalina bahçelerini onlar dikti, tekneye ilk motoru onlar taktı. Turgutreis inşa ettikleri otelin etrafında geliş­ti. Havuzlu ve oyun alanları olan bir otel.
Turgutreis, 0252 382 30 69

Plaj Pansiyon

Ankaralı bir ailenin, begonviller içindeki temiz pansiyonunda apartlar, aile süitleri ve odaları var. Deniz gören, küçük de bir terasa sahip. 
Turgutreis, 0252 382 22 30

El Vino Otel

Muhteşem Bodrum manzarasına karşı, bütün yıl açık, şık bir butik otel. Akdeniz mutfa­ğı ve kendi ürettikleri H&G organik şaraplarıy­la restoranı da denemeye değer. 0252 313 87 70

2 Eylül 2019 Pazartesi

Bodrum Eğlence Mekanları


Hadigari

İsmi ve geleneğiyle, kale yanındaki yeni yerin­de hala Bodrum'a yakışır bir mekan. Günbatı­mında içki içebilirsiniz ya da geç saatte yaban­cı müzikleriyle diskoda eğlenebilirsiniz. 
Dr. Alim Bey Cad. Kaledibi, 0252 313 90 87

Küba Bar

Hadi motorlarımızı Küba'nın önüne park e­dip, flört edelim! 1996'dan beri popülerliğini koruyan bar-restoran, her yer boşken, tıklım tıklım dolu. 
Neyzen Tevfik Cad. No: 62, 0252 313 44 50


Meyhaneler Sokağı

Aralarında Avlu Bar'ın da bulunduğu bu so­kaktaki barları gençler dolduruyor. Bu sokakta her şey çok ucuz.

Körfez Bar

Kalabalık dışarı taşıyor . Kumbahçe Mah . Uslu Sok. No: 2

Mavi Bar
Bu bar Bodrum'un sembolü ve gitarla canlı müzik yapmak bir gelenek. Fiyatlar biraz yük­sek. Ne içersiniz bilmiyorum ama siz yine de Cumhuriyet Caddesi'nin sonuna doğru gidin, Bodrum havasını burada içinize çekin.