11 Eylül 2019 Çarşamba

Kazak Savaşı



Sultan Şerif bana, Balikun'da toplanan 15.000'den fazla kişiden 12.600'ünün öldürüldüğünü, esir alındığını ya da dağıldığını söyledi. Çoğu tepelere kaçmıştı; buralarda belki hâlâ bazı gruplar tehlike altında saklanıyordu.

Sağ kalanlar organize olmuş mülteci grubuna katılmayı başardılar. Osman Batur, Sultan Şerif ve Delil Han'ın liderliğindeki bu grup, Sinğsinğsya üzerinden güneydoğuya ilerledi ve Sincan'ı aşıp Hara Nor yakınlarında Gansu Eyaleti'ne ulaştı. Boyun üyeleri kilometreler boyunca ağır adımlarla ilerleyerek bazen yeşil bazen sararmış stepleri, kayalık dağ geçitlerini, 1ssız vadileri aştılar. Büyük ve küçükbaş sürüleri hızlarını kestiği için peşlerinde- kileri atlatamamışlardı. Zaman zaman küçük komünist grupların saldırılarına uğruyorlardı. Boyların sayıları giderek azalan adamlarını, olağanüstü at binme becerileri ve keskin nişancılıkları kurtarabilmişti. 

Bu arada, daha sonra yakın arkadaşım olan Ali Beg komutasındaki yaklaşık 50 aileden oluşan bir Kazak topluluğu da kaçarak Timurlik'e gelmişti. Sincan'ın başkenti Urumçi yakınlarındaki dağlarda sürülerini otlatan Kazaklar, Balikun'daki faciayı duymuşlardı. Liderleri hemen ailelerini önlerine katmış ve onları Tanrı Dağları üzerinden güneye getirmişti. Amaçları aynı zamanda Hüseyin Teyci'nin halkıyla buluşmaktı.

Düşman saldırılarıyla ve doğal engellerle karşı karşıya kalan Ali Beg'in çekirdek “ordu”su, Sultan Şerif ve Delil Han komutasındaki doğulu boylardan çok daha çetin deneyimlerden geçti. Kaleme aldığım notlar Ali Beg'in yardımcısı Hamza'nın, Taklamakan'ın doğu ucundaki korunmasız Lop Nur çölünü nasıl korku içinde geçtiklerine dair anılarını içeriyor.

“Elimizde hiç harita olmadan, Lop Nor'daki tuz gölüne dökülen nehri izledik” diye anlattı Hamza. “Aştığımız tepecikler insan ve hayvan kemikleriyle doluydu. Aramızdakilerin çoğu bizi de aynı kaderin beklediğini düşünüyordu, ama ben neye inanıyorsam onu söyledim: Ölüm bize zulmedenlerin kaderi olacaktır, Kazakların değil. “Gelecek ne getirecekse görelim,” dedim, “ve Allah'a inancımızı yitirmeyelim!?”

“Buz gibi havada çölü geçerken,” diye devam etti Hamza, “üzerimize çullanan kapkara kum fırtınaları ve tipiden korunmak için hayvanlarımıza sokuluyorduk. Bilinen su kaynaklarından uzak durmak zorundaydık, çünkü komünistler bunları tuzak olarak kullanıp bizi pusuya düşürebilirlerdi. Küçük su kaynaklarıysa donmuştu. Buzları kırdık ve buz parçalarını ihtiyaç duydukça eritmek üzere yanımızda taşıdık.

“Bazıları gruptan ayrıldı, yolunu kaybetti ve buz bile bulamadı. Durmadan yürümek zorunda oldukları için soğukta bile ter içinde kalıyorlardı. Önce hayvanlarının sütünü içtiler. Bazıları sığırlarını ve koyunlarını kesip kanını içti. Çoğu hâlâ kayıp.”

“Yedi gün sonra nihayet Hüseyin Teyci'nin grubuyla karşılaştık. Erkeklerimiz ve kadınlarımız birbirlerine sarıldı, danslar etti ve hayatta kalmanın şerefine birbirlerine armağanlar verdi.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder