14 Eylül 2019 Cumartesi

Baskı Altındaki Pakistan


Yirmi beş yıllık ömrünün büyük kısmını peçe arkasında geçirdikten sonra şimdi cansız bedeni, kırmızı ve altın rengi bir battaniyeyle örtülmüş yatıyor. Bu battaniye onun belki de en kıymetli eşyasıydı; cenaze merasimi bitip de ardından son sözler söylenip naaşı ebedi istirahatgâhına defnedildiğinde battaniye ailesine geri verilecek ve belki, günün birinde yaşamının son dakikalarında dünyaya getirdiği oğluna teslim edilecekti.

Kadın Pakistan'da, vatanından uzakta, sürgünde yaşama veda etti. Sovyet askerleri 1979 yılının Aralık sonlarında Afganistan'a girdiğinden beri sınırın öte yanına kaçan belki 1,5 milyon insandan biri olarak, Pakistan'ın dağlık Kuzeybatı Sınır Eyaleti'ndeki derme çatma bir kampta ikamet ediyordu. Kadın, bir Peştun olan kocasıyla kampa varabilmek için 150 kilometreden fazla yol yürümüş, bu da çocuğunu doğurabilmesi için gereken gücünü alıp götürmüştü.

Bu göç kış mevsiminde yapılmıştı; sığınmacılar köylerine düşen bombalardan ve uçakların açtığı yaylım ateşinden kaçmak için dağları artlarında bırakıp doğu yönünde ilerledikçe, yüksek bölgelerdeki yoğun kar yağışı mülteci saflarının seyrelmesine yol açıyordu. Ama dağların öte yanına geçtiklerinde bile dondurucu soğuk yakalarını bırakmadı.

İşte bu sabah da hava aynen öyleydi. Cenazeyi taşıyan dört adam kamptan çıkıp yolun karşısındaki patikadan 1,5 kilometre ilerideki mezarlığa yürürken dondurucu rüzgâra karşı zorlukla ilerliyordu. Mezar başında ölen kişinin anısına sadece birkaç övücü söz söylendi. Törenin geri kalanında konuşmacı cenazeye katılanları Rusları Afganistan'dan atmak için ant içmeye çağırarak intikam için haykırdı. Yüzleri şahinleri andıran Peştunlar tek bir sesle cevapladılar: Bunun intikamı alınacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder